2026 yılında Deniz Bilimleri araştırma gemisi Fouling, Ege
Denizi’ne açıldığında iki bin metre derinlikte onları bir sürpriz
beklemekteydi.
Profesör Can Işıklı ve ekibi, Gümüşkaya mevkiinde bir deniz
mağarasına inerek geçmişin kapısını aralamak üzereydi. İki düşman toplumun
ortasına düşen araştırma ekibi için çıkış kolay olmayacaktı.
“Yeşil organizmalar ışıklarını kesince,
mavi-yeşil algler devreye girmiş, gümüşi bir renk armonisi kararan ortamı
dolunay aydınlığına çevirmişti. Çağlayandan dökülen su projektör ışığıyla
aydınlatılmış gibi parıldıyor, gölette değişik renkli ışıklar saçan tek hücreli
organizmalar, göz kamaştıran yakamozlar oluşturuyordu.
Profesör Can’ın gözetleme kalesi
olduğunu tahmin ettiği mekânın, aşağıdaki medeniyetle yakın bir ilintisi
olabilirdi. Belki bu bölgede yaşayan insanlar depremlerle oluşan yeraltı
boşluklarına göçmüş, orada değişime uğrayıp deniz insanları olarak yaşamlarına
devam etmişlerdi. Belki atalarının kullandığı bu geçit, genler aracılığıyla
kraliçenin genetik koduna şifrelenmişti. İyi kalpli denizkızı da bu sayede
üstün yeteneklerini kullanarak çıkış yolunu onlara iletebilmişti.”
Yorumlar
Yorum Gönder