Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Vordonisi - 2 Değirmenburnu

  Vordonisi serisinin ikinci kitabı Değirmenburnu, zaman bükülmesiyle 21. yüzyıldan 11. yüzyıla göç eden gençlerin hikayesini anlatmaya devam ediyor. Heybeliada’da mahsur kalan ekip,   M.Ö. 2000’li yıllarda bakır tüccarı Demonisos’un sakladığı define haritasının şifresini çözmeye çalışır. Bir yandan yaşadıkları zamana dönmek için uğraş veren zaman yolcuları bir yandan da yaklaşmakta olan büyük İstanbul depreminin tedirginliği içindedir.   “Değirmenburnu adı verilen geniş düzlüğe geldiklerinde, Sevil ve Meral koşmaya başladı. Gençlerin geldikleri zaman periyodunda aynı düzlükte yer alan eski değirmenin çevresi, piknik alanı olarak kullanılıyordu. Özellikle hafta arasında çok tenha olan bu alan, kızlar için her daim içlerinde taşıdıkları çocukluk duygularını dışa vurdukları ender yerlerden biri olma özelliğini koruyordu. Heybeliada İlkokulu’nda okurken, hatta Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi’nden mezun oluncaya kadar okul çıkışlarında genelde buraya gelir, koşar oynar, bağırarak şarkı

Vordonisi -1 Terk-i Dünya

  Tekneleriyle Heybeliada’ya giden sekiz arkadaş geceye keyifli başlamıştı. Her şey Kaşık Adası önüne geldiklerinde yaşandı. Kendilerini bir anda Rusya ile Bizans İmparatorluğu arasındaki soğuk savaşın içinde, on birinci yüzyılda buldular. Ama gençleri ürpertici bir   sürpriz daha   bekliyordu. Batık ada olarak bilinen Vordonisi Adası batmamış, büyük İstanbul depremi henüz yaşanmamıştı.   “Murat gruptan ayrılarak Çam Limanı yönüne doğru yürüdü. Bahçede çalışan beyaz tunikli insanlar, ona spor yapan Deniz Lisesi öğrencilerini anımsattı. Lisenin denize bakan tepe ucuna geldiğinde, muhteşem güzellik karşısında gözlerinin dolmasını engelleyemedi. O tepeden defalarca izlediği koy, onu çocukluk yıllarına götürdü. Bin yıl sonra yaşanacak olan o güzel günler sanki dün gibi gözlerinin önünden akıp geçti.”

Ribozom -2 Gümüşkaya

  2026 yılında Deniz Bilimleri araştırma gemisi Fouling, Ege Denizi’ne açıldığında iki bin metre derinlikte onları bir sürpriz beklemekteydi. Profesör Can Işıklı ve ekibi, Gümüşkaya mevkiinde bir deniz mağarasına inerek geçmişin kapısını aralamak üzereydi. İki düşman toplumun ortasına düşen araştırma ekibi için çıkış kolay olmayacaktı.     “Yeşil organizmalar ışıklarını kesince, mavi-yeşil algler devreye girmiş, gümüşi bir renk armonisi kararan ortamı dolunay aydınlığına çevirmişti. Çağlayandan dökülen su projektör ışığıyla aydınlatılmış gibi parıldıyor, gölette değişik renkli ışıklar saçan tek hücreli organizmalar, göz kamaştıran yakamozlar oluşturuyordu. Profesör Can’ın gözetleme kalesi olduğunu tahmin ettiği mekânın, aşağıdaki medeniyetle yakın bir ilintisi olabilirdi. Belki bu bölgede yaşayan insanlar depremlerle oluşan yeraltı boşluklarına göçmüş, orada değişime uğrayıp deniz insanları olarak yaşamlarına devam etmişlerdi. Belki atalarının kullandığı bu geçit, genler aracılığ

Ribozom -1 Döngüye Düşen Gölge

  Dünya; DNA kimlik kartlarını kullanmaya başlayalı çok olmamıştı. DNA üzerindeki bazların diziliminin her canlı türü için farklı olmasından yararlanılarak düzenlenilen bu kartlar, yeni dünyanın her alanında kolaylık sağlıyordu. Bu farklılıktan yola çıkan bilim insanlarının yeni projesi ribozom organeliydi. Profesör Can Işıklı’nın çalışmaları da bu yöndeydi. Tüm canlıların hayat bulduğu andan itibaren yaşadıkları olaylar bir film şeridi gibi vücuttan yükselen enerji ağı içinde yer alıyorsa bu görüntüleri bilgisayar ortamına getirebilmek de an meselesiydi. Biyoloji bölümünde okuyan iki lise öğrencisi tesadüfen bilgisayarlarına yükledikleri DNA kartıyla geçmişin sırlarını açığa çıkarma aşamasındaydı. Yıllar önce Sirkeci’de işlenmiş bir kuyumcu soygunu, bilimin ışığında çözülmek üzereydi.   İnsanoğlu boşukta salınan enerji iplerini ellerinde tutmaya devam edecek gibi gözüküyordu.   “ Profesör Can, laboratuvara geçti. Kısa sürede Yiğit’in saç örneğini elektron mikroskobuna yerleştire

Khora -3 Kızgın Vaha

  “Hayır dostum, artık bir şey yememize gerek kalmayacak! Mutant Gogodaylar gibi Yeşilderili olursak, tüm sorunlardan kurtulmuş olacağız!” Tatolya’nın Aynak Ovası’nda yaşayan mutant ırk Gogodaylar, beslenme sorunlarıyla yıllarca boğuşmuş, sonunda çözümü Yeşilderili olmakta bulmuştu. Aynı şekilde fotosentetik yaşama bürünen Tatolyalı mahkum Faymarlar ve Nadastrom korsanları da mutlu bir yaşam sürmekteydi. Fuli ilk kez hemen itiraz etmedi. Ayağa kalktığı halde eli kamçısına gitmedi. Aklına hiç gelmeyen bu konu, oldukça ilgisini çekmişti. “Zaten benim yerime bütün kararları sen veriyorsun. Bence kötü bir fikir değil ama önce halkımızla konuşmamız lazım!”    

Khora -2 Mutant Kavşağı

  Tatolya ufuklarından batmaya hazırlanan güneş, Doğu Arlaz Denizi kıyılarını kızıl bir görünüme büründürmüştü. Diğer kuşlar yuvalarına dönerken meydan kırlangıçlara kalmıştı. Hava tamamen kararıncaya kadar kısa bir zamanları olan bu sevimli canlılar, bu süreyi çok hızlı hareket ederek en verimli şekilde değerlendiriyorlardı. Ebeveynleri beslenmeyi tercih ederken gençler aralarında şakalaşıp, muziplik yaparak kanatlarını güçlendiriyorlardı. Matofya’nın Tatolya sınırına en yakın yerleşim yeri Bastina Köyü’nde de kırlangıçlara benzer bir hareketlilik gözleniyordu. Evlerde akşam yemeği hazırlıkları sürerken köyün küçük limanından balığa çıkacak olan tekneler, teker teker Arlaz’a açılmaya başlamışlardı.             Doğu Arlaz Denizi küresel ısınmadan en az etkilenen bölgeydi. Dr. Bülam ve arkadaşları yeni Otani Merkezi’ni burada kurmayı planlarken, kendilerini büyük bir savaşın içinde buldular. Kırık Dağ istasyonuna sığınan bilim insanlarını dehşet dolu saatler bekliyordu.

Khora -1 Kırık Dağ

“Arkadaşlar! İsbaş avcılarından uzak kalmak için Uldon’a yerleştiğinizi biliyorum ama burada sizi bekleyen çok daha büyük bir tehlike mevcut. Gogodaylar insan eti yiyen canavarlar. Bize nasıl saldırdıklarını gördük. Çok zekiler. Ellerinde nükleer atık bölgesinde depolanmış çok değişik silah ve araçlar var. Uzun süre dayanamayız. Bu nedenle bir an önce kaçmamız gerekiyor.”             Nükleer savaşlar, depremler ve küresel ısınma sonucu yerkürenin ekolojik yapısı bozulmuş, canlılar yok olmaya başlamıştı. Dünya karanlık bir sona doğru sürüklenmekteydi. Tüm bu olumsuzluklar içerisinde Doktor Bülam ve arkadaşlarının geliştirdiği Otani Projesi çevrenin yeniden canlanmasını sağlamıştı. Tatolya’nın her alanda gelişmesi, komşu toplumların da dikkatini çekiyordu. Saldırganlık genleri taşıyan toplumlar, Tatolya’yı tehdit etmeye başlamıştı. Tüm bu koşullar altında Doktor Bülam ve ekibi Üçüncü Otani Merkezi’ni Kırık Dağ Yaylası’nda kurmaya karar verdi.